Cuvapçı Memet Aga’yı özlemişiz. Memo’nun çay evinde rast geldim ona. Sıcak demli çayları yudumlarken referandum için ne söyleyeceksin dedim. Tatlı şivesiyle başladı. Bak evladım dedi. Benim adım Cuvapçı Memet. Her soruya verilecek bir cevabım vardır. İyi ki sordun. Dün akşam sağ olsunlar dostlar beni Amasya’ya konferansa götürdüler. İki profesörü dinledim. Biri hukukçu Metin Feyzioğlu diğeri tarihçi Yusuf Halaçoğlu. Onlardan dinlediklerimi anlatayım sana.

Önce oda başkanı Feyzioğlu konuştu. Amasya’yı ve Amasya’nın güzelliklerini anlattı. Bir şehrin ruhundan bahsetti. Eğer bir şehrin ruhu varsa bu ruh farklı bir şehri diğerinden ayrı kılan şeylerde aranmalıdır. Bu şeyler de şehrin tarihine tanıklık eden camiler, çeşmeler, hamamlar, köprüler, yalıboyu evleri ve Amasya’nın yüzleri hayatla yoğrulmuş sıcak kanlı insanlarıdır…

Dünyanın en güzel elmasının, en güzel kirazının, şeftalisinin, bamyasının yetiştiği 7500 yıllık kadim kültürü olan Amasya’da görev yapan meslektaşlarının misafirperverliklerinden bahsetti uzun uzun. Ferhat’tan, Şirin’den ve

Beni azade iken aşka giriftar itdin
Göreyim sen de benim gibi giriftar olasın.

Sözlerinin sahibi kaside ve gazelleriyle tanınan Osmanlı’nın bilinen ilk kadın şairlerinden Amasyalı Mihri Hatun’u andı.

Konusu “Anayasa Değişikliği” olan konferansın ilk yarım saatinde Amasya ve güzelliklerini anlatan Feyzioğlu konuya bu şekilde girişinin sebebini son günlerde oluşan kavga ortamını, gerginliği biraz olsun yumuşatmak ve insanlarımızın güle oynaya anayasayı konuşup, tartışabileceklerini, 17 Nisan’da netice ne çıkarsa çıksın birbirlerinin yüzüne bakacaklarını hatırlatmak için böyle bir giriş yaptığını söyledi.

Çuvapçı Memet Aga’ya Atatürk’ten hiç bahsetmedi mi diye sorduğumda Amasya’da konferans olur da Mustafa Kemal’den hiç bahsedilmez mi? diyerek devam etti. Kurtuluş’un ateşleyici cümlesi “Milletin İstiklalini, milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” sözlerini Amasya’da söyleyen büyük önderin kendisi için hiç bir şey talep etmediğini hatta yapılan devrimlere “Atatürk devrimleri” denmesinden rahatsızlık duyduğunu, devrimlere “Türk devrimi” denmesini arzuladığını, ilk Türk devriminin de Mustafa Kemal’in üniformasını çıkarıp Türk Milleti ile birlikte yaptığı milli mücadele olduğunu söyledi sayın baro başkanımız.

Sn. Feyzioğlu barışçı bir dil kullandı. Ayrıştırıcı değildi. Yaratılmak istenen suni gerginliğe rağmen geçirdiğimiz süreci sağlıklı gördüğünü, birbirimize çok yabancılaştırılsak, birbirimizden kopsak da bu anayasa referandum sürecinin birbirimizi tanımaya vesile olan oldurucu bir tarafı olduğunu, farklılıklarımızı zenginlik olarak değerlendireceğiz. Ancak farklılıklarımızı o kadar sayarak öne çıkardık ki geriye bir şey bırakmadık. Mozaik olmayalım ama sağlam, renkli bir mermer olalım ki zenginliğimiz olsun gibi birleştirici kaynaştırıcı cümlelerini mutlu bir şaşkınlık yaşadığı bir anıya bağladı ve anlattı;

“Saadet Partisi’nden Sn. Erbakan’ı anma etkinliği için davet aldım. Altı konuşmacıdan biri olmam istendi. Bu özel bir davetti. Saadet Partisi’ne hiç oy vermedim. Ama babam şöyle derdi. “Siyasi partiler aynı koldan çıkan dallarsa bir anlam ifade eder. Yoksa ayrışma olur.” Biz önceleri öyleydik. Millet menfaati bir yana başka milletler bir yana. Ve milli kaygıları olan Erbakan hocanın öngörüsünü hatırlattı. 2003’te Necmettin Erbakan şu öngörüde bulunuyor. Irak bölündü. Sırada Suriye, hedefte Türkiye ve İran olacaktır.

Bugün bir kaht-i rical yaşadığımızı, devletimizin eskiden stratejik konularda uzmanlara danıştığını, onların fikir ve düşüncelerini aldığını şimdi devletimizin etrafının “haklısın” diyenlerle çevrilmiş olduğunu “yanlış yapıyorsunuz” demenin riskinin büyük olduğunu, Dinimizde sünnet olan istişarenin haklısın diyenlerle değil, sizinle tartışanlarla yapılırsa hayırlı neticeler alınacağını kendisi ve Halaçoğlu üzerinden bir örnekle anlattı.

Anadolu’da hangi devletin yaşadığını, nasıl yıkıldığını Halaçoğlu’na, Anayasayı da Feyzioğlu’na sormayı maalesef particilik hastalığı yüzünden yapamadık. Ekmeği ekmekçiden almadık.

“Şimdi gerginliğin sırası değil. Dünya ile kavgalıyız. Rusya ve ABD anlaştılar. Terör örgütlerini bağırlarına bastılar. Biz birliğimizi nasıl koruyacağız. Gümüşhacıköy’de Atatürk heykelinin ön yüzünde şöyle yazıyor. “Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener.” Referandumdan çıkan netice inşallah Türkiye için iyi olacaktır. 16 Nisan’a kadar kalp kıranlar 17 Nisan’ı unutmasınlar. Bize yakışmayan üslubu 17 Nisan için terk edelim. Şu partili, bu partili, inanan, inanmayan, örtülü, örtüsüz, birbirimizi tanımanın, tanışmanın değeri büyük. Bu referandumu Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirip birbirimizi kırmadan hepimiz kardeşiz diyelim. “Ne oy verdin” demeden birbirimize sarılalım.

Bu güzel temenniden sonra baro başkanı sözlerini şöyle bağladı. Türkiye’yi geziyorum. Gururla söylüyorum. Doğdum, büyüdüm. Atatürk’ün Türk milliyetçisi olmayı öğrendim. Biz Türk milliyetçileriyiz. Parmak ayrı da olsa kolumuz birdir. O kol asil Türk milletidir. “Ne mutlu Türk’üm diyene”

Çuvapçı Memet Aga’ya tarihçi Yusuf Halaçoğlu neler söyledi diye sorduk. Halaçoğlu’da anayasanın bazı maddelerini eleştirdi. Devlet adamlığı, liyakat konularına ağırlık verdiği konuşmasını ait olduğu camianın sembol cümleleriyle süsleyerek bitirdi.

“Ey Türk! Üstte gök, altta yer, delinmedikçe, senin ilmini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine dön!

Peki Memet Aga bu konferanstan sonra sen neler düşünüyorsun dediğimde. Güzel evladım. bu ülkede Türkiye’nin gerçek gündemi ortadayken referandumla uğraşmamızın abesle iştigal olduğunu her vicdan sahibi gibi ben de biliyor, dağ gibi sorunları çözmek için birlik ve beraberlik istenirken ayrıştırmanın kamplaştırmanın doğru olmadığını her aklı selim, irfan sahibi gibi ben de düşünmüyor değilim.

İki profesörün kendilerine yakışan olgunlukta, sakin, kimseye hakaret etmeden ayrıştırmadan bilgi ağırlıklı hoşgörülü düşüncelerini dinlemenin hazzını duydum. Sonra “Anayasa Değişikliği” konulu konferansı CHP ve MHP gibi 12 Eylül öncesi birbirine selam vermeyen insanlarımızın bir araya gelerek beraber konferans dinlemelerini alkışlamalarını geç gelen bir saadet olarak değerlendirdim ve mutluluk duydum.

Profesörlerin bu güzel düşüncelerini dinledikten sonra ne diyebilirim. Bir anayasa referandumu yapıyoruz. Siyasi partiye oy vermiyoruz. Siyasi aidiyetlerle değil, medeniyet kriterleriyle karar verelim. Bölünmeyelim. Tartışma değil. Birbirimizi bilgilendirelim. Evetçiler, hayırcılar diye bir şey yok. Evet ve hayır diye düşünen yurttaşlarımız var.

Son sözüm şu olacak evladım. Vatandaşlarımız neye evet, neye hayır diyeceğini iyi bilerek oy versin. Çıkan netice milletimize iyilikler getirsin inşallah….