Ekim 1912-Ekim 2012…Büyük imparatorluğun vatan yaptığı fetih ülkelerinin parça parça koparılarak yâd ellere tesliminin üzerinden 100 yıl geçmiş…
Türk Edebiyat Dergisi’nin ekim ayı sayısı sayfalarını Balkan Harbine ayırmış. Balkanların elimizden çıkışı, yüz binlerce insanımızın kaybı ve bütün Rumeli’yi kaybedişimizin şiire, romana, hikâyeye yansıyan acılı geçmişimizin anlatıldığı bu sayıda Rabbani Fehmi “Sıla Hikâyesi” ile o eski yurt köşelerine duyulan hasrete tercüman olur.
“Vidin’den 25 yıl kadar önce Edirne’ye göçmek zorunda kalan aile, bir daha vatan topraklarına adım atamadığı için diğer Vidin muhacirleriyle sık sık bir araya gelip hasret giderir. Küçük çocuk, babası ve arkadaşlarının bir müddettir hasretle bekledikleri bir arkadaşlarını görmeye babasıyla birlikte şehre iner.
“Sadık Efendi bu gün hediyeyi getirecekti!”
Şekerci dükkânında sabırsızlıkla beklenen Sadık Efendi, elinde ağzı meşin bir bezle kapatılmış bir testi getirir. Çocuğun babası ve arkadaşları keyifle testinin etrafında toplanırlar. Vidin’li dostlar, testiden bardaklara boşaltılan içeceği gözleri yaşararak ve büyük bir iştahla içerler. Çocuk, getirilen içeceğin Vidin’in meşhur bir şerbeti olduğunu düşünür, kendisine uzatılan bardağı yudumlayan çocuk, hayretle “Aa! Bu su” der.
Babası, Evet su, oğlum der. Tuna suyu…
Baban bütün çocukluğunda, gençliğinde bu suyu içti. Sen de iç, şifadır! Sadık Efendi Zemzem gibidir diye ilave ediyordu.
Çocuk, Tuna’yı merak eder, babasına sorular sorar, kısa ve kuru cevaplar alır. Hâlbuki o, uzun uzun Tuna hikâyeleri dinlemek istemektedir. Neticede babasına “Tuna bizim mi baba?” diye sorar ve aldığı cevapla niçin sohbetin genişleyemediğini öğrenir.”
Evet, Balkanların elimizden çıkışının üzerinden bir asır geçmiş. O Balkanlar ki Viyana kapılarına kadar Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Kosova, Makedonya, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ gibi büyük bir coğrafyanın adıydı ve bizimdi…
O topraklarda ecdat yadigârları öksüz kaldı. Harap camiler, virane konaklar, bakımsız bahçeler, sahipsiz tarlalar ve terk edenlerin tatlı hülyalarıyla karışmış acı hatıraları kaldı. Ve de onulmaz gönül yarası, özleyiş, ümitsizlik…
Balkan Harbi hep savaş süreci ve toprakların kaybına odaklı anlatılır. Oysa o kaybedilen topraklardan göçenler kadar kalanlarında hikâyeleri vardır. Kalanlar için Balkan Harbi daha tamamlanmış değildir.
Rumeli-Balkan Türkleri Federasyonu Genel Başkanı Özcan Pehlivanoğlu “Cami içinde yaşayan vatan” adlı yazısında ziyarette bulunduğu kaybettiğimiz topraklarda yaşayan mağdur ve mazlum millettaşlarımızın durumunu anlatıyor. Orada, Balkan Savaşının hala devam ettiğini, insanlarımızın din ve geleneklerini yaşamada zorlandıklarını, dillerini konuşamadıklarını, can ve namuslarını korumada zorlandıklarını, isimlerini muhafaza edemediklerini, mezarlarında rahat yatamadıklarını gözlemleyerek günümüz insanının oralara giderek insanlık dramını görmelerini istiyor.
Filibe’de Murat Hüdavendigar Camiine bayram namazı için koşan binlerce Müslüman Türk’ün coşkusunu cami içine sığan vatan olarak ifade eden Özcan Pehlivanoğlu Sofya’da akşam ezanına yapılan müdahaleyi görünce Cumhuriyetimizin değerini ve 29 Ekim’in nasıl bir nimet olduğunu bir kez daha fark ederek şükrettim diyor.
Bizlere “Sıla Hikâyeleri”ni anlatanlar; mallarını, çiftlik, tarla, han, konak, köşk ve evlerini olduğu gibi toprağın yeni efendilerine bırakarak, ellerine dört ucu düğümlü bir bohçayla anavatana göçenler Türk’ün gönlünde nehir olarak Tuna’yı dağ olarak Balkanları görmüşlerdir.
Biz millet olarak daha çok zaferleri konuşmaktan ve yazmaktan zevk alıyoruz. Yenilgilerimizi anlatmayı pek sevmiyoruz. Bu nedenle Balkan Harbini resmi tarihe zaferlerimiz kadar yansıtmamışız. Bunu bugün dahi hissedebiliyoruz. Balkan Savaşının 100.yılını yaşarken televizyonlarımızda bu konuda bir hareketlenme göremiyoruz. Balkan Harbini konu alan ciddiyette bir Türk filmimiz halen çekilmemiştir.
Nereden nereye geldik. Balkan Savaşını niçin kaybettik. Balkan savaşının sebep ve sonuçları üzerinde iyi durulmalıdır. Bu savaşın topluma, siyasetçilerimize ve aydınlarımıza şuur kazandırma, kendine getirme yönünde ve de tarihin tekerrür etmemesi için iyi yorumlanması gerekmektedir.
Balkanlardan ayrılışın acı hatıralarını yaşayanları gören, onlardan Sıla Hikâyeleri dinleyen ve Balkanların kaybını yüreğinde hisseden bir evlad-ı fatihan olarak deriz ki bugün ülkede yaşananların çözümünün şifreleri Balkan Harbinin içinde gizlidir.
Balkan Harbi milletimize iyice anlatılmalıdır…
08.11.2012