Her şey gönülle başlar.

Âşık olursun evvela. Seversin. Hayaller kurar, geleceğini şekillendirirsin.

Sonra toplamaya başlarsın.

Taaaa, yaratılıştan beri, avlar-toplarız. Bilgiyi, tecrübeyi, sevgiyi, geleceği toplarız.

Neden?

Paylaşmak için elbette.

Bilgini, becerini, sevgini, varlığını ve hatta geleceğini…

Doğal olarak da korursun.

Topladıklarını, aileni, sevdiklerini, çevreni, hayallerini, yaşam yerini, kuşları, ağaçları, dağını, taşını, Taşova’nı…

Mutlu olursun.

Koruduğun için, öngörün için, deneyimlerin ve sorumluluk duyguların için.

Gönül böyle çağlayan olunca, gönüllülük kaçınılmazdır elbet.

Hiçbir karşılık beklemeden, kişisel çıkar gözetmeden, belki de hiç tanımadığın kişilerin yaşam kalitesini artırmak, mutlu olmalarını sağlamak için feda edersin kendini…

Hayvanların, ağaçların, havanın, suyun, toprağın, karıncanın, balığın ve bizimle yaşamı paylaşan her şeyin, sana dokunmayan yılanı bile korumak için.

Sadece içinden geldiği için, doğru olduğuna inanarak, vatanına, milletine, çocuklarına, torunlarına olan sorumluk, borç ya da vefa için TAŞÇEV var bugün.

TAŞÇEV, bilgi, kültür, birikim, sevgi, aşk, gelecek demektir.

Manevi zenginliktir TAŞÇEV.

Özgüven, ekip çalışması, takım ruhu, toplumsal farkındalık, toplumsal uyanış demektir.

Arkadaşlık demektir.

Aslında TAŞÇEV’in ne olduğundan ziyade, neden olduğunu görmek gerekir.

Çevresel sorunları ve o sorunların her bireye verdiği sorumlukları görmek gerekir.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da görmeni istiyor. 56. madde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek DEVLETİN ve vatandaşların ödevidir” diyor.

Sana, bana, ona, hepimize ve hatta torunlarımıza bile görev ve sorumluluklar yüklüyor. Her geçen gün yerel ve bölgesel ölçekli birçok çevre sorunuyla karşı karşıya kalmamanı emrediyor. Dün sadece “medya haberi” olan çevresel haykırışın, bugün önümüzde çözülmesi gereken bir sorun olarak durduğunu gösteriyor. Yarın bu haykırışın dağ gibi bir sorun olacağı aşikarken, senci, benci, oncu ayrılıklarımızı kenara bırakmamız gerektiğini söylüyor. Sen yanmadan, ben yanmadan, biz yanmadan, doğa yok olmadan birlikte aydınlığa çıkın diyor.

Bugün, yaşı 40 ve üstü olanlar hemen hatırlayacaktır. Taşova’nın hemen her mahallesinde, çarşısında, pazarın da dev gibi çınar ağaçları vardı. Taşova halkı, ağaçlardan birinin gölgesinde tavla oynamadıysa da yancılık yaptığını, çay içtiğini hatırlayacaktır.

TAŞÇEV, 30 yıl önce kurulmuş olsaydı, belki de o çınar ağaçları da destek olacak, bu birlikteliğe güç verecekti. Belki de o ağaçlar bugün kültür mirası olarak kalacak ve korunacaktı. Ama ne yazık ki o dev gibi ağaçlar kesildi, yok edildi. Herkesin gözü önünde, kimsenin kılını bile kıpırdatmadığı bir anda…

İşte bu nedenle önemlidir TAŞÇEV. Yarın tatillerde dönebileceğimiz bir memleketimiz olsun diye vardır TAŞÇEV.

Çocukluğumuzu yaşadığımız, giderken bir parçamızı bıraktığımız Taşova’mız, çınarları gibi silinip gitmesin diye var TAŞÇEV.

TAŞÇEV belki bu korkuyla doğdu ama, yarının umutlarını yeşertecek, geleceğe ışık olacaktır.

Çünkü Taşova’nın o yüce çınar ağaçlarından birinin yaprağı, TAŞÇEV’in logosunda yaşıyor. O yaprağın bir tarafında, gecenin bir saatinde, el feneri ile tavan aralarında yakaladığımız
güvercin, diğer tarafında, hatırlarımızı kanatlandıran, bir o kadar da bizden uzaklaşan umutlarımızı temsil eden yaban hayatı var.

İki kuşun arasında, yüzmeyi öğrendiğimiz, belki boğulduğumuz, kenarında bakır kablosu için tezekle ateş yaktığımız, balık yakaladığımız, kavga ettiğimiz, yalnızlığımızı paylaştığımız Yeşilırmak kıvrılır.

Bugün bir yaprakla ışık gönderen o çınarlar, yarın TAŞÇEV’le umut olacak, birlik olacak, arkadaş olacak ve anayasal mücadelenin adı olacaktır.

Hoş geldin umut yeşerten, “Taşova Çevre Koruma Platformu”.

Büyük usta Nazım’ın dediği gibi “SEN MEMLEKETİMSİN!”