Terör; insanların yaşama hakkına son vermeyi amaçlar, bunu gerçekleştirirken çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı, aydın, bilim adamı v.s demez, suçlu suçsuz herkese saldırır. Böylece toplumda gerginlik, panik, yılgınlık yaratarak toplumu parçalar.
Terör sorununa uluslararası ve ülkemiz boyutunda bakmak gerekmektedir.
Uluslararası boyutuna baktığımızda, emperyalist güçler dünyanın çeşitli enerji kaynaklarına sahip olmayı, ayrıca ürettikleri her türlü mala pazar bulmayı amaçlarlar. Bir örnek verecek olursak; dünyada askeri harcamalara yılda yaklaşık olarak 800 milyar dolar ayrılıyor. Silah satışlarının % 90’ını da zengin ülkeler yapıyor. Dünya genelinde her yıl yaklaşık olarak 40 milyon insan açlıktan ölmesine rağmen 200 kişinin (112’si ABD’li) serveti, 2,5 milyar kişinin gelirine eşittir. Bu büyük uçurum terörün nerelerden beslendiğinin ve kimlerin çıkar sağladığının bir göstergesi değil midir?
Ülkemiz boyutuna baktığımızda; eğer bir ülkede yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, gelir dağılımı bozukluğu, adaletsizlik, eğitimsizlik, etnik ve dinsel ayrımcılık varsa, insan hak ve özgürlüklerine gereken önem verilmiyorsa, o toplumda terör ortam bulur. Ne yazık ki ülkeyi uzun yıllar yönetenler bilerek veya bilmeyerek bu sorunların üstesinden gelemediklerinden teröre uygun ortam hazırlamışlardır.
Emperyalist güçler ülkemizde 1980 öncesi ve günümüzde de devam eden terör olaylarını; ASALA, PKK, DHKP, HİZBULLAH terör örgütlerini, alevi-sünni, sağ-sol, laik-antilaik, Kürt-Türk gibi siyasal, etnik ve dinsel ayrımcılığı kullanarak yapmışlardır.
Kıbrıs Barış Harekatından (1974) sonra ortaya konan Ermeni terör örgütü (ASALA) Dış İşleri Bakanlığımızda görevli 41 diplomatımızı şehit etti. Bu örgüt belli süreçten sonra eylemlerine ara verdi. Çünkü amacına ulaşmış, siyasal zeminde tutunmuştu. ABD’nin 15-16 eyaletinde, AB’nin bir çok ülkesinde ve AB Perlementosunda (sözde Ermeni soykırım yasasını) kabul etmişlerdi. Ülkemizi her platformda sıkıştırıyorlardı.
Sonraları (alevi-sünni) çatışması yaratılarak Kahramanmaraş, Sivas, Çorum ve Amasya’da yüzlerce insanımızı, 1980’li yıllara doğru da (sağ-sol) çatışması sonucunda (5000) insanımızı kaybettik.
1980’li yıllarda başlayıp, 1990’lı yıllarda da artarak devam eden (laik-antilaik) çatışmasını yaşadık ve (HİZBULLAH) terör örgütünün mezarevlerine tanık olduk. Yine ülkemizde terör durmak bilmiyordu. 1980’lerden başlayıp günümüzde de devam eden (Kürt-Türk) ayrımcılığını kullanan (PKK) terör örgütü de 30 bin insanımızın canına kıydı ve kıymaya da devam ediyor.
Görülüyor ki ülkemiz teröre; Nihat Erim, Gün Sazak, Doğan Öz, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Kemal Türkler, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan gibi siyasetçilerimizi, aydınlarımızı, bilim adamlarımızı, sendikacılarımızı, emniyet görevlilerimizi, askerlerimizi, öğretmenlerimizi teröre kurban verdik. Ülkemiz bu süreçte 100 milyar dolarlık ekonomik kayba uğradı.
Tüm bu zorluklara rağmen ulus olarak teröre prim vermedik, birlik ve beraberliğimizi bozmadık.
Sonuç olarak terörün üstesinden gelmek için çağdaşlığa dönük yüzümüzden vazgeçmeyeceğiz. İnsan hak ve özgürlüklerinden ödün vermeyeceğiz. Ekonomik olarak güçlü olmalıyız, yoksulluğun, işsizliğin, yolsuzluğun üstesinden gelmeliyiz.
Terörün sağı, solu, dini, milliyeti olmadığını kabul edip kınamalıyız ve kesin tavır almalıyız. Yöneticilerimiz de aynı kararlılığı göstermelidirler. Teröre karşı uluslararası dayanışma içinde olmalıyız. Bana hizmet eden terör iyidir mantığının kesin bir dille reddedilmesini bıkmadan savunmalıyız.
Kısacası birlikte yaşayacağımız başka bir ülke olmadığına göre, “insanca yaşamanın yolu insanı sevmekten geçtiğine” göre birbirimize sevgi ve saygı duyalım, barış içinde yaşayalım, bizleri yok etmek isteyenlere karşı onurlu ve dik duralım ve “teröre zafer armağan etmeyelim”. Aydınlık yarınlara birlikte ulaşalım.

22.11.2005