Kartvizit kutusundan yılların biriktirdiği Tıbbi mümessillere ait kartları çıkardım.Tıbbi tanıtım satış temsilcisi,Bölge Müdürü ,Satıs Temsilcisi,Tıbbi Tanıtım Sorumlusu ,Bölge Yöneticisi ,Kıdemli Tanıtım Sorumlusu gibi ünvanlarla Bayer,Atabay,Adeka,Sanovel,Nobel,Eczacıbaşı,gibi değişik ilaç firmalarının ürünlerini pazarlayan onlarca ismin yazılı olduğu bu kartlar yaz kış demeden kendilerine ayrılan bölgede çalışan her hekimi ,eczacıyı bularak onlara kendini ve ilacını tanıtan ,onlarla muhabbeti ilerleterek ilaçlarının satışını artırmaya çalışan sağlık hizmetinin bu yolda yükünü çeken sevimli insanlar Tıbbı Mümessillerin kartlarıdır…

    Sanovel’den Selahattin ,Volkan,İbrahim ,Ethem’den Taner ,Drogsan’dan  Kemal Abdi İbrahim’den Hasret,Biofarma’dan Muharrem,Kurtsan’dan Halil,Nobel’den Neşe büyük çoğunluğu üniversite mezunu olan ,iş bulamayıp bu sektöre geçmek zorunda bırakılan genç ve genç kızlarımız…

    Onlar arada bir  görünen dostlargibidir.Sağlık hizmetinin yükünü seyahat ederek çekerler.Eczane ,  doktorlar,şirket arasında ömür tüketirler.Tek gayeleri çalıştıkları firmaya ait ilaçları doktorlara ve eczacılara tanıtmaktır.Tanıtmanın biraz da tanınır olmaktan geçtiğini bildikleri için eczaneler ve doktorlarla muhabbet bağlarını kuvvetlendirerek ilaçlarının satışlarını artırırlar.

    Yasalar reçete ile satılan ilaçların reklamı yasaktır dese de Tıbbı Mümessiller ilacın reklamını değil tanıtımını yaptıklarını söylerler ama yapılan iş aslında pazarlamadır.

    Kasaba eczanelerinden görmüş oldukları ilgi ve sıcaklığı şehir eczanelerinden göremediklerini söyleyen Tıbbı Mümessiller ürün adlarının yazılı olduğu blok not,kalem gibi küçük hediyelerle ziyaret ettikleri doktor ve eczanelerin gönüllerini alarak tanıtımında bulundukları ilaçların hatırda kalmasını , unutulmamasını sağlarlar.

    İlaçların tanıtım ve pazarlaması için her hafta düzenli olarak ziyaret ettikleri eczanelere yüz gösteren onlarla tanışık olan Tıbbı Mümessillerin birden  bire ortadan kayboluşlarından performans yada firmanın küçülmeye gideceği bahanesi ile işlerinden çıkarıldıklarını anlardık.

     Eczanelerimizi memnun edecek kadar uzun , rahatsız etmeyecek kadar kısa tuttukları ziyaretleri ile arkadaşımız , çocuklarımız gibi kabullendiğimiz bu genç kardeşlerimizi hep mesleğin bir parçası gibi gördük.Kendilerine yardımcı olduk.Muhabbet ettik dost olduk…

   Eczanelerimizde güzel anılar bırakıp gözden kaybolan , yeni iş hayalleri ile insan kaynaklarının takip ve müdavimi olmak zorunda bırakılan bu genç kardeşlerimize mezun oldukları branşları ile ilgili sevecekleri yeni bir iş bulmalarını temenniden gayri elimizden bir şey gelmiyor.

 

    Sağlığı ruhsal ve bedensel tam bir iyilik hali olarak tarif ederler.Hastaların acıların dindirilmesi , dertlerine şifa bulunması , tıbbı ürünlerin pazarlanmasını,kullanılmasını kısaca tıbbı eleştirmenin insan sağlığına modernleşmeye karşı çıkmak anlamına geldiğinin bilincindeyiz.

 

Ancak her değerin fiyata , her kurumun işletmeye indirgeyen zamanımızın bakış açısı tıbbı da  etkilemiştir.Okul hayatımızda bize “NİL NOCERE” yani önce zarar vermemeye odaklı bir tıp yani insan sağlığını koruyan,insan ömürünü uzatmayı hedefleyen bir tıp anlatılmıştı.

 

Günümüzde modern tıbbın sağlıklı insanı hasta insana dönüştürme hedefinin (!) her geçen gün daha açık biçimde konulduğunu “Tıp Bu Değil) kitabı ile sadece tıp mensupları değil çizilen karikatürlerde  anlatılyor:

“İlaç pazarlama toplantısına katılanlara Genel Müdür konuşuyor:

-Çalışmamız şu şekilde olacak .Önce ilacı bulacağız.Sonra pazarı belirleyeceğiz.Nihayet hastalığı yaratacağız.

Hastanelerimiz kan kaybediyor.Nitelikli sağlık hizmeti veremeyen hekimlerimiz mutsuz.Halkımız güvenilir, ticari zihniyetten uzak bir sağlık hizmeti almak istiyor.Aşırı tetkik , gereksiz tedaviler , gerçek hastaya gerekli zamanın ayrılmaması , özel hastanelere güvensizlik nedeniyle sağlıkta hoşnutsuzluk giderek artıyor.

 

Ticarileşmeden önce      “zarar vermemeye”  odaklı  olan tıp mesleği sağlığı korumayı düstur edinmiş insan ömrünü uzatmaya hedeflenmişti.Artık ülkemizde mütevazı bir hekimlik sanatına ihtiyacımız olduğunu , tüccarlıktan uzak , mucize  yaratamayacağının farkında olan , haddini hududunu bilen  bir hekimliğe  ihtiyacımız olduğunu görmeliyiz.

Yaşlanma ve ölüm gibi insan denen canlının zorbalığını önleyen bu iki sigortayı yok etmeye değil , ölüme karşı savaş veren bir tıp değil , hayatı insanileştirmeye çalışan bir tıbba  ihtiyacımız var.

Her gün artan hastalıklar , tüketimi katlanan ilaçlar , sağlığı bozucu etkenler , daha fazla kar için sadece hastaları değil , hasta olmayanlarda da hastalık araştıran bu tıp gerçekten “Tıp bu değil” dedirtiyor.

 

Not :

Bir Ramazan akşamı iftar sonrası çay ocağında Cuvapçı Memet agayla konuştuk.Dertliydi.Anlattı;

-Bak çocuğum biz artık ihtiyarladık. Bi ayağımız çukurda. Te geldik , te gideriz.Çocukluğumuzun  o kardeşler dede ve nenelerin beraber ömür tükettikleri büyük aileler kalmadı.Şimdi büyüyen çocuklar yuvadan uçuyor.Biz ihtiyarlar yalnız kaldık.Gelinler bakmaz , damatlar sahip çıkmaz.Eliniz kalem tutar yazın.Biz ihtiyarlar için Taşova’ya bir uzur evi isteyin .Bak yakında seçim var epsi gelecek oy isteyecek.Tepede eski astane boş duru , baçesi var yapsınlar orayı uzur evi…

 

Mehmet aganın dileğini yerine getirdik.Gerisi bu yazıyı okuyup çara arama heyecanı duyanlara kalmış.Kulak verilmesi dileği ile…