Hafızalarda tezedir.
2017 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin otomobil üretmek için bir çalışma grubunun kurulacağını duyurdu.
2018 yılında birkaç babayiğit bulundu ve gurup resmen kuruldu.
Aranan babayiğitler arasında, %19 hisseleriyle Anadolu Grubu, BMC, Kök Grubu, Zorlu Holding ve Turkcell yer alırken %5 gibi bir hisseyle de TOBB bulunuyor.
Bu şirketleri gerçekten kutlamak gerekir.
Çünkü amaçları Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üretmek.
En azından sayın Cumhurbaşkanının söylemi bu yönde.
Gerçekliğine bakalım.
Öncelikle TOGG, ilk yerli otomobil üretilmesi amacıyla değil, ilk yerli marka yaratılması amacıyla kuruldu.
Söylemler tam ters yönde olsa da gerçek bu. Zaten doğru olanı da budur.
Çünkü marka üretmek, otomobil üretmekten daha zor ve çok daha pahalı bir süreçtir.
Günümüzde markanız yoksa, üretimin anlamı da yoktur.
Aksi halde merdiven altı üretim dedikleri durum ortaya çıkar.
Kaldı ki günümüz teknolojisinde otomobil üretmek, uçak üretmek, gemi üretmek hiç de zor iş değildir.
İşte TOGG Türkiye’nin ilk markası olma yolunda kurulmuştur.
Amaç marka olunca, ürünün nerede üretildiğinin veya nereli olduğunun çok önemi kalmıyor.
Mesela TOGG’un motorunu Alman Bosch,
bataryasını Çinli Farasis ortaklığında Siro isimli batarya şirketi,
tasarımı, geliştirilmesi ve prototip üretimini ise İtalyanlar yaptı.
Tüm bunların yeni bir marka için hiçbir önemi yok.
Bu anlamda bugün tam yerli denebilecek marka da yok zaten.
Cebinizdeki telefonu çıkartın bakın arkasına.
Çin, Malezya, ya da Tayvan’da üretildiği yazar.
Ama markası ya ABD, ya Kore ya da AB ülkelerinden biridir.
Bu durumdan gocunan var mı?
Yok elbette.
Çünkü günümüzde marka algısı, kimin ürettiğiyle değil, kimin ürettirdiğiyle oluşuyor.
Yani teknoloji.
İş de bu çok önemli.
TOGG’un teknolojisi de ne yazık ki yerli değil.
Bu gerçekten ciddi bir sorun.
Çünkü teknoloji başkasına yaptıramaz ancak satın alabilirsiniz.
Hatırlayın.
Tarım bakanı Bekir Pakdemirli ne demişti?
“Paramız var ki satın alıyoruz”.
Satın aldığın ülkelerde savaş çıkınca, havan iniveriyor birden.
Paran ne işe yaradı?
Hatta %100 yerli üretim denilen Atak helikopterleri Pakistan’a satılamadı.
Neden?
ABD-İngiltere ortak yapımı motor kullanılan ATAK helikopterinin başka bir ülkeye ihracatı için ABD'den izin gerekiyor da ondan.
Bakın teknoloji ne kadar önemli.
Helikopter motor teknolojiniz olsaydı ve siz bu patentli teknolojiyle ABD ye motor yaptırsaydınız durum çok farklı olurdu.
İş de o zaman “paramız var ki yaptırıyoruz” diyebilirdiniz.
Üretimle teknoloji aynı şeyler değil ne yazık ki.
Türkiye daha önce marka üretim çalışmalarında bulunmadı.
Ama teknoloji üretmek için çok şey yaptı.
Mesela ilk uçak fabrikasını 1926 yılında Kayseri’de kurdu.
Havada en fazla kalabilen uçaklarını yaptı Türkiye. Bu bir teknoloji üretimidir.
İlk insansız uçağı, 1948 yılında yaptı. Uçan kanat dediler adına. Bu da bir teknolojidir. Üstelik bu teknoloji Türkiye’den başka kimsede yok. Resmen hazine yani.
1948 yılında dünyanın ilk insansız uçağı İstanbul’da yapıldı. Üstelik hem teknolojisi hem de üretimi yerliydi.
Türk teknolojisi hızla ilerken, elbette otomobil pas geçilemezdi.
Türk otomobil serüveni 1929 yılında Ford’un İstanbul serbest bölgesinde montaj hattı kurmasıyla başladı.
Ekonomik kırız nedeniyle kapandı.
1954 yılında Jeep araçların üretilmesi ile Tuzla Jeep Fabrikası kuruldu.
Böylece Türkiye’de ilk otomobil sanayii Tuzla’da kurulmuş oldu.
Üretim, montajdan ibaretti.
Fabrikada Amerika’da üretilen parçaların montajı yapılıyordu.
Burada teknoloji yok. ABD teknolojisi kullanıyor.
Sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne devredildi.
Bu da diplomatik bir başarıdır.
1986 yılında yerlileştirme projesi başladı.
“T Model” adı altında Jeep üretildi.
1990 yılında tamamı yerli GT ve GTD modelleri üretildi. 1990’lı yıllarda üretilen bu modeller askeri sınıf Jeep’di. Motor, şanzıman ve neredeyse bütün parçalar Tuzla Jeep Fabrikası’nda üretiliyordu. Zamanında %100 yerli olan fabrika, 1013. Ordu Donatım Ana Tamir Fabrikası olarak biliniyordu.
Sonra ne mi oldu?
Tam da teknoloji geliştirilmeye başlanmıştı.
2006 yılında fabrikaya ihtiyaç yok denilerek kapatıldı.
Tekrar geriye dönelim.
1955 yılında kurulan Federal Türk Kamyonları A.Ş tamamı Türk çalışanların oluşturduğu Çayırova Federal markası adı altında kamyon montajı ve imalatına başlandı.
1958 yılından itibaren Fuldamobil lisansı ile ilk Türk otomobili Nobel 200 üretildi.
1959 yılında Ford Motor Company ve Koç Grubu ortaklığı ile Otosan kuruldu.
Böylece Türkiye’de otomobil sektörü açısından ilk sağlam adımlar atılmaya başlandı.
1960 yılında tamamı Türk olan Otosan fabrikasında Ford araçları üretilmeye başlandı.
1962 yılında Federal Türk Kamyonları A.Ş., OYAK tarafından satın alındı.
International Harvester ortaklığıyla kamyon, otobüs, minibüs, traktör, kamyonet, pick-up ve REO marka askeri araçlar ile şase, radyatör, benzin deposu, tampon ve şase ara malzemesi üretecek olan Türk Otomotiv Endüstrileri A.Ş. kuruldu.
1963 yılında Otobüs Karoseri A.Ş. tarafından Magirus otobüsleri montajı başladı.
Tüm bunlar bir şekilde kapandı veya kapatıldı.
Devrim filmini hatırlayın lütfen.
“Türkiye de otomobil yapılamaz” algısı yaratılmıştı.
Bu algıyı yıkamadı Türkiye.
130 günde tamamen el üretimi 4 adet “Devrim” otomobili de engel olamadı bu algıya.
Üstelik bu üretim tam bir rekordu.
Üstelik hem teknolojisi, hem tasarımı hem de motoruna kadar üretimi tamamen el yapımı ve yerliydi.
İşbirlikçi gazeteci Ali Kemal uzantıları, gazetelerine dev başlıklar attı.
“Devrim 100 metre gitti ve durdu.”
Araba uzun yıllar alay konusu oldu.
Bu fikri ortaya atan, Prof. Dr. Necmettin Erbakan emrindeki Devrim otomobilleri silindi gitti.
Erbakan?
Siyasete girdi.
Türk teknolojisi ve bilimi adına büyük kayıp oldu aslında.
Çünkü Erbakan’ın 1956 yılında kurduğu Gümüş Motor Fabrikası’nda %100 yerli, yılda 5000 dizel motor üretiliyordu.
Devrim arabalarıyla birlikte, Gümüş Motor Fabrikası da kapandı ne yazık ki.
Ama Türk otomobil serüveni henüz bitmedi.
1968 yılında ikinci Türk otomobili “Zafer” Triumph firması ile üretim çalışmalarına başladı.
Ama o da siyasi baskılara yenik düştü ve kapatıldı.
Türkiye’de seri olarak üretilen ilk yerli otomobil olan Anadol, 1966 yılında Otosan ve İngiliz Reliant firması tarafından yapıldı.
Anadol’un şasi, motor ve şanzımanı Ford’dan alındı.
Türkiye'de seri üretime geçen ilk yerli otomobilin Anadol olduğu iddia edilse de bu unvanın esas sahibi Nobel 200’dür.
Ama Türkiye’nin ilk ralli arabası Anadol A1’dir.
Aracın güvenliğinin artırılması amacıyla çarpışma testine giren Türk otomobili Anadol A2’dir.
Seri üretime geçen ilk Türk otomobil fabrikası ise 1971 yılında kurulan TOFAŞ tır.
İtalyan Fiat ile lisans anlaşması yaparak Murat 124 efsanesi doğmuş oldu.
TOFAŞ, yerli olmasa da yan sanayi tamamen yerliydi.
Bu dönemde koltuk, döşeme, lastik, kauçuk parçalar ve akü üretebilen Türk sanayisi motor aksamı, piston, sekman, subap, dişli üretimi gerçekleştirebiliyordu.
Dahası da var.
Bu topraklarda
MAN,
Otoyol Sanayi A.Ş.,
Karsan,
Otomarsan,
Genoto,
Chrysler,
BMC Sanayi ve Ticaret A.Ş.,
Taşıt Sanayii A.Ş. faaliyete geçti.
Görüldüğü gibi otomobil hatta uçak üretmek Türklerin yabancısı olmadığı bir konudur.
Hatta üniversitelerin öğrenci toplulukları bile elektrikli araç üretebiliyorlar. Hacettepe Üniversitesi öğrenci topluluğu elektrikli araç prototip bile üretti.
Bizim yenemediğim tek konu, “yaptırmazlar” algısıdır.
Dikkat edilirse son zamanlarda “biz adam olmayız” algısı yaygınlaştı.
İşte bu gerçekten büyük tehlikedir.
Şüphesiz TOGG üretilebilir.
Tek sorun güvendir. Eğitimdir. Samimiyettir.
Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu tek şey “ahlak”tır, ahlaklı olmaktır.
İş ahlakı olmadığı sürece TOGG olmaz, olamaz.
Yine milyarlar çöpe gider. En kötüsü ise umutlar, aşılamaz algılara dönüşür.
Ne yazık ki Türkiye’de kendinize bir otomobil satın almak için, biri bankaya, diğeri de devlete olmak üzere üç otomobil almak zorundasınız.
Yani üç otomobil fiyatına bir otomobil satın alıyoruz.
Durum bu iken, TOGG prematüre doğabilir.
Zaten TOGG’un açılımda Türk ibaresi de yok.
Türkiye’nin Otomobili Girişim Gurubu.
Samimiyet nerede?
Oluşturulmak istenen markanın amblemi ise ayrı bir tartışma konusu.
Doğum başlamadan prematüre sancıları başladı bile.
TOGG’un logosu ile Faces adlı çöp çatan sitesinin logosu aynı çıktı.