Toplum olarak olayları çabuk unutan, olaylara duygusal bakan ve günü birlik yorumlayan, sebeplerini de dış güçlere yükleyip bir çırpıda sıyrılan bir özelliğimiz vardır.
Türkiye üzerinde daha önceki dönemlerde olduğu gibi ve son yıllarda da artarak gelişen ekonomik, siyasi, kültürel, etnik ve dinsel bir çok oyunlar oynanmaktadır.
Bu oyunları emperyalizm oynamaktadır. Amacı; “Bölüp, parçalayıp yönetmek” Diğer bir amacı da “Sevr Antlaşması” ile gerçekleştiremedikleri ve bizim Kurtuluş Savaşı sonucunda “Lozan Antlaşması” ile elde ettiğimiz kazanımları geri almaktır.
Oynanan oyunlardan ve aktörlerden bazılarını tanıyalım:
AB:
Türkiye 1963 yılından bu yana bu birliğin içinde yer almak istemiştir. Bunun için de kendilerinden Kopenhag kriterleri ile istenen ve diğer üye ülkelerden istenmeyen şartların bir çoğunu yerine getirmiştir. Buna rağmen AB’ye üye olan devletler ülkemiz aleyhinde kabul edilemez şartlar öne sürmektedirler. Örneğin; ucu açık bir müzakere tarihi verilmesi, serbest dolaşım hakkının olmaması, 2014 yılına kadar AB fonlarından yararlanamamamız, sözde Ermeni soykırımını kabul etmemiz, kürtleri ve alevileri azınlık olarak kabul etmemiz, Fırat ve Dicle sularının kullanımını uluslararası bir komisyona devretmemiz, Fener Rum Patriğine “EKÜMENLİK” hakkı vermemiz, Güney Kıbrıs Rum kesimini adanın tek hakimi olarak tanımamız v.s.
Geleceği belirsiz bir birliğe verilecek bu ödünlerin ülkemizi ileriki yıllarda içinden çıkılamayacak sorunlara götüreceği gözle görülür bir gerçektir.
ABD:
Daha önceki yıllarda kürtleri Saddam zulmünden kurtarmak bahanesi ile BM, Nato ve Türkiye’yi kullanarak “Çekiç Güç” sayesinde Kuzey Irak’ta Kürdistan Projesi’nin ilk temellerini attı.
Daha sonra “İkinci Körfez Savaşı” sırasında Türkiye’den umduğunu bulamayan ABD, PKK terör örgütüne göz yumarak önceki yıllarda temellerini attığı kukla “KÜRDİSTAN” devletini hayata geçirmeye çalışmakta ve ayrıca “Büyük Orta Doğu Projesi” adı altında da Türkiye’nin laik, demokratik ve üniter yapısını değiştirmeyi amaçlayan, “Ilımlı İslam” modelini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
IMF:
Uzun yıllar ülkeyi yönetenler IMF’den borç aldı. Türkiye dünyada IMF’ye en çok borcu olan ülkedir. Bu borçlanmanın karşılığında IMF’ye bir çok ödünler verilmiştir. Pancara, tütüne, pamuğa, fındığa kota konularak çiftçiden tarım desteği çekilmiş, böylece tarım ve hayvancılıkta daha çok dışarı bağımlı hale gelmiştir.
Tekel, SEKA, Seydişehir-Erdemir Demir Çelik, Telekom ve en son Tüpraş özelleştirilerek ülkenin kâr getiren kuruluşları yerli ve yabancı sermayeye değerinden kat kat altında fiyatlarla peşkeş çekilmiştir.
Ülkeyi yönetenler bilerek veya bilmeyerek yukarıda söz ettiğimiz konularda ödünler veriyor ve ülkemizin sürüklendiği bir çıkmaza alet oluyorlardır.
Bu olayların ve gelişmelerin sonucunda iç ve dış borcumuz 300 milyar doları bulmakta, halkın gelir dağılımı bozulmakta, işsizlik ve yoksulluk günden güne artmaktadır.
Bu yetmiyor gibi son zamanlarda demokrasi ve özgürlük adına da etnik ve dinsel bölücülük faaliyetlerine hoşgörüyle bakılmaktadır.
Sonuç olarak; bu gidişe dur demenin; Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, üniter yapısını korumanın yolu, ulusal bilince sahip, kendine güvenen, kültürlü ve örgütlü toplum olmaktan geçer.

24.09.2005