İnsan bazen bir mum gibi sessizce yanar, içten içe tükenir. Kimse fark etmez eridiğini, ama yine de etrafına ışık saçmaya devam eder, sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Ateş suyu saatlerce kaynatır da, su ateşi saniyeler içinde söndürür. Size vefasızlığı başka türlü anlatamam. Anladım ki insan, yaptığı fedakârlıklardan değil, gördüğü vefasızlıktan yoruluyormuş. Ve insan, beklediği yerden değil, hiç beklemediği yerden vuruluyormuş…
Zaten dokunmaz vefasızlıklar eskisi gibi kimseye. Heybeniz ağzına kadar bu vefasızlarla doludur zaten. Bugün “Yanındayım daima”diyenlerin, ertesi gün “Eyvallah.” demelerine de alışırsın.
Bu saatten sonra hiçbir şey şaşırtamaz kimseyi. Artık herkesin bir “gider payı” vardır gönlünüzde.
Dönüşmeyi, feda etmeyi kabullenemeyip, onca sevgiye rağmen kalbi filizlenemeyenlerin toprağın parçası olmayı tercih etmelerine ne diyebiliriz ki?
Bir saniye dahi olsa yeniden tomurcuklanmaları beklensede kalplerinin atmadığını görmek maalesef hoş gelmez.
Gün gelir göç edersin dönülmeyen bir cihana, dünya malı bir gölge, ömür ise bir nefestir halbuki…
Unutmayalım hakikatın yükü omuzda değil, kalptedir. Zaman sadece bir öncelik meselesi halini alıyor vefasızlığı hissedince. Herkes değer verdiğine müsait oluyor böyle olunca. Bazı şeylerin telafisi olmuyor: ihmal edilmek, ikinci plana atılmak, hevesin kırılması gibi. Yani kısacası, ihmal edilen her şey ölüyor.
İnsan bazen kelimeler bulamaz…
İçinde kopan fırtınaları, yüreğindeki ağırlığı, gözlerindeki buğuyu bile saklar.
Öyle bir an ki bu, anlat desen anlatamazsın, ama sustuğunda bile herkes duyabilir feryadını, yutkunursun sadece.
Şu an bende tam da öyle bir yerdeyim… Karmaşa içinde kaybolmuş, ne yapacağımı bilemez haldeyim. Belki de hayat böyle; bazen sadece akışa bırakmalı, o hüzün dalgasında kaybolmadan umutla sarılmalı hayata?
Bazen açık, açık anlatamadığı düşünceleri vardır insanın. Konuşmak, anlatmak istedikçe yutkunur ama yutamaz.
Dilinin ucuna gelir dayanır söylemek istedikleri, bir türlü dökülmez dilinden.
Bir yol arar kısasından ama o yollarda tıkalıdır söylenecek sözlere.
Tesellide olamaz işte…
Cahit Zarifoğlu’nun vefasızlık için dediği gibi
“Bir ölüm vefalı birde sonbahar
İçimiz hep bir hoşça kal ülkesi.”
Neyse efendim:
Habil’in bile Kabil’e neler yaptığını bildiğimiz dünyada fazlaca mızmızlanmaya gerek yok.
“İnsanoğluna hayatın anlamını hakikate erdiği zaman değil, sadece ve sadece derdiyle dertlenecek bir insanı bulunca ayan olur” demek için yazdım bu yazıyı. Selametle kalın, sonsuz sevgi ve selamlarımla
Naci Özkan
22-12-2024 Pazar