Genel tanımıyla yazı; “insanların düşündüklerini başkalarına bildirmek için herhangi bir madde üzerine çizmek, kazmak veya yazmak suretiyle kullandıkları şekil ve işaretlere”1 denir. Yazı, bilginin depolanmasını ve korumasını sağlamıştır. Bilginin depolanabilmesi, yazının bulunuşu kadar önemlidir. “Eğer yazı yazamasaydık çok fazla konuşmamız ve çok iyi bir hafızaya sahip olmamız gerekirdi.”2
Yazının nasıl ve nerede ortaya çıktığı konusunda ortak kanı, M.Ö. 3200 yıllarında Sümerler tarafından, mal sayımı hesaplarını tutmak için bulunduğu ve kullanıldığı yönündedir. Sümerliler, mal ve günlük işlere ait bilgileri şekiller üzerine kurulu yani her varlık ve olay için bir şekil kullanarak tutmuşlardır. Sümer yazısının ilk yaygın örneklerinin; zirai ürünleri temsil eden tahıl, koyun, dana, bal vb. olması bu tezi güçlendirmektedir. Başka bir deyişle yazı, Sümerler tarafından basit matematik işlemleri için bulunmuş, hatırlatıcı sembollerden başka bir şey değildi. Yazının bulunma sebebi kadar öğretilmesi de ilginçtir. Çünkü yazı, kutsaldır ve sadece erkekler tarafından yazılabilir ve öğrenilebilir.
Sümerler ile aynı dönemde ortaya çıkan Mısır “Hiyeroglif” yazısı, Sümerlere ait olan çivi yazısının aksine süsleme amaçlı kullanılmış bir yazıdır. Ancak eski Mısır yazısı “hem sesçil, hem de ideografik karakterlere sahip bir yazı sistemi”3 dir. Dinsel temalarda taşıyan Mısır yazısında “Mısırlı rahiplere özgü anlaşılmaz bir bilgelik görüldüğü için, hiyeroglifler (=kutsal işaretler) adıyla anılıyordu.”4 Diğer taraftan “hiyeroglif sözcüğü zaten ‘tanrıların yazısı’ demektir.”5 Yazı, insanlık tarihini vurgulamak için “tanrısal gücün kendilerine verdiği bir armağan olarak kabul etmişlerdir.”6
Yazı, ne Sümerler tarafından ne de Mısırlar tarafından kızlara öğretilmemiştir. Çünkü din adamları sadece erkeklerden olabilmektedir ve yazı da kutsaldır. Kızlara yazının öğretilmemesi, sadece doğuran kişi olarak görülmesine neden olmuş ve bir nevi toplumdan dışlanmasına neden olmuştur. Dönemsel kültüre bakıldığında ise zaten kadının söz hakkı yoktur, yönetimde yoktur ve bilgisi yoktur. Kadın, erkeğin hayatını kolaylaştıran ve güzelleştiren bir varlıktır. En büyük görevi doğurmaktır. Hatta ünlü Sümerolog İlmiye Çığ’a göre, tarihte ilk kez Sümerler, kadının örtünmesi zorunluluğunu getirmiştir. Kadın kimseye görünmemeli, özellikle de saçlarını saklamalıdır. Çünkü her türlü kötülük saçlarda saklıdır. Bu nedenle orta çağ Hıristiyanlığında şeytan hep kadındır. Şeytanlarda daima yakılmıştır. Bütün kötülükler kadından geldiği anlayışı hakimdir, erkeğin aklını karıştırır onu din yolundan çıkartır. Peter Lorie Batıl İnançlar adlı kitabında, erkeklerin kadınlardan hep korktuğunu ve bu nedenle erkeklerin, egemenliklerini kanıtlamak adına, kadınların yaşam konusundaki derin bilgilerini hep bastırdıklarını, yalın ve doğal güçlerin, korkulması gereken boş inançlara dönüşmesine neden olduklarını ileri sürmektedir. Bugün dahi kadının “özgürlükler” adı altında toplumdan itilmeye çalışılmasının sebebi bu olabilir mi?
Kadının cahil bırakılması yakın çağa kadar devam etmiştir. Hatta büyük önder Atatürk; “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” sözleriyle durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu nedenledir ki Avrupa’da ilk seçme ve seçilme hakkını Türk kadınları almıştır. Kadınlara, 1930 yılında
belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 aralık 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını layık olduğu değere kavuşmuştur. Daha öncesinde yani1 Kasım 1928 yılında harf devrimi ile kadının yazıyla barışması sağlanmıştır. Yazı, kadını bilgilendirmiş, cesaretlendirmiş, ekonomik bağımsızlığa kavuşturmuş ve çağdaşlaştırmıştır. Kısacası erkeğin kulu olmaktan çıkarmış, birey yapmış ve sadece yaratanın kulu olmasını sağlamıştır.
Bugün 4+4+4 ile kızlarımızı okuldan uzaklaştıran, erken yaşlarda evlendirerek toplumdan koparan, liselerimizde evliliğe hazırlık dersleriyle evlenme yaşını daha da aşağılara çekmeye çalışan ve hatta henüz lisede öğrenciyken doğurma izni veren zihniyet, bunu maalesef dinimiz adına yapmaktadır. İlk emri “OKU” olan yüce dinimizin buna izin vermeyeceği çok açıktır. Görülen o ki, kişisel çıkarlar uğruna millet; “fakr-u zaruret içinde harap ve bîtap”7 düşürülmeye çalışılmaktadır. Bu zihniyet ile Sümer ve Mısır zihniyeti arasında fark var mı?
Bir sonraki konu; Para ve Bağımsızlık
1 Arseven, Celâl Esad (1993), Sanat Ansiklopedisi, MEB Devlet Kitapları, Cilt V, 31. Fasikül, s.,2226, İstanbul. 2Donoughue, Carol (2007), Yazının Öyküsü, Çev. Sevgi Atlıhan, İş Bankası Kültür Yayınları, s.,4, İstanbul. 3 Faulmann, Carl ( 2001), A.g.e., s.,21. 4 Friedrich, Johannes (2000), Kayıp Yazılar ve Diller, Çeviren Recai Tekoğlu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.,14, İstanbul. 5 Donoughue, Carol (2007), Yazının Öyküsü, Çev. Sevgi Atlıhan, İş Bankası Kültür Yayınları, s.,12, İstanbul. 6 Yıldız, Nuray (2000), Eskiçağda Yazı Malzemeleri ve Kitabın Oluşumu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s.,1, İstanbul.
17.12.2013