YIKIMIN ARDINDAN…

Niye bitmez bu toprakların acısı

Ölüm sinmiş sanki coğrafyasına…

Büyük bir felaket yaşadık. Milletçe zor günlerden geçiyoruz. Derin acılar dışında ülkemizi ortaklaştıran bir şey kalmadı. İdari, siyasi, ekonomik problemleri aşmada zorlanıyoruz. Sorunları, çözümleri tartışmıyoruz. Kısa uzun vadeli hedefleri belirlemiyoruz. Siyasi partilerimizin program proje yerine kısır çekişmeleri milletimizi üzüyor. Milletimiz her zaman ki gibi bir kurtarıcı arayarak, ihaleci havaleci yaklaşımını sürdürüyor.

Ülkemiz son yıllarda bir konuşma ve düşünme biçimine alıştırıldı. Herkes kendi ‘Biz ve onlarını’ yarattı. Herkes, öteki gördüğüne tahammülsüzleşti. Hemen herkes sadece kendinden olana şefkat gösteriyor.

Farklılıklarımızı zenginlik olarak değil, problemimiz haline getirdik. Devlet dilini kaybettik. Siyasette muhatabına sükunet ve nezaketle cevap veren, olgun bir toleransa sahip siyasetçiye ve de içten konuşan, sıcak seslenen sevgi sözlerine hasret kaldık. Eskilerin vaziyete muvafık, vakıaya  mutabık konuşmak gibi güzel adetleri vardı.

Camilerimiz eskiden sosyalleşme mekanlarıydı. Şimdi Cuma’da iki rekat farzı kılan pabucunu alıp çıkıyor. Bugün camiye giden insanlarımız, camii ve namaz ile telkin edilenlerin yarısını çarşı-pazara, yarısını siyasete, yarısını ekonomiye, yarısını okula taşısa Türkiye’nin problemleri sona erer.

Liyakat kayboldu. ‘Zulüm, bir şeyi kendi mevziine koymamaktır.’ Yarınların sorumluluğunu taşıyan kanaat önderleri ve yöneticilere ihtiyaç duyduğumuz, onların el ele verecekleri birliktelikle daha iyi daha adil ve huzurlu bir gelecek inşa edeceğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ehil olmayanların, kendi şahsiyetinden taviz vererek erişeceği makam kendisine ne menfaat getirir bilemeyiz ama yapacağı vazifeden dolayı memlekete hayır getiremeyeceği bir gerçektir.

Artık devasa sorunlarımızın hiçbirinin kolay bir çözümü yoktur. Tek olası çözüm demokrasiye ve hukuka geri dönmek ve süratle nitelikli insan yetiştirmektir.

Büyüklük mal ile makam ile kazanılmıyor. Şair’in ‘Ne mal iledir, ne cah (makam) iledir, ululuk kemal iledir’ demesi liyakati anlatmak içindir. Ziya paşa da;

Sarban-ı vakt isen hazmeyle, zira vakt olur

Bir topal merkep- belasıyla katar elden gider.          Dizeleriyle idarecilerimizi uyarıyor.

‘Zamanın devecisi isen, toplumu çekip çevirecek idarecilerden isen, bu rütbeni mevkiini hazmet. Aklını başına topla. Makamına yakışmayan, hazımsız yakışıksız çiğ davranışlarınız bütün kervanın helakına sebep olabilir. Kervanın rehberi olan merkep sakatsa develer ne yapsın’ halkın idarecisi olmak iddiasıyla öne çıkacak olanların kulaklarına küpe olacak bir beyit…

Kara kaplı defterime Alman filozof Nietzsche’den bir not düşmüşüm. Şöyle söylüyor Alman düşünür; ‘Öyle şehirler inşaat ettiniz ki, ne düzelecek, ne de bozulacak bir şey kaldı. Mimar benim gözümde bu memleketi ‘Müteahhitler Cumhuriyeti’ne çeviren devasa şebekenin icraatında sadece küçük bir imzadır, ya müteahhit ortağıdır, ya aklayıcısı’

Peyami Safa ‘Yıkılmış her memleketin harabelerinde hep aynı günahların hatıraları bulunur. Kahredici ihtirasların temelinde, fertlerin gözlerini bürümüş, doymak bilmez bir kazanç hırsı vardır’ diyor. Bunun sebebini de ‘Bu çözülüş dini, milli ve beşeri ideallerin zaafa uğramasından, bunların yerini hudutsuz bir kazanç hırsının olmasındandır’ şeklinde bir açıklamada bulunuyor.

Bölüşmeyi, dayanışmayı öğrenmemiz için bir felaket mi yaşamamız lazımdı. Gönüller sultanı Yunus Emre ‘Bölüşerek tok oluruz/Bölünürsek yok oluruz’ dememiş miydi yıllar öncesinde…

Musibetler ikaz-ı ilahidir. İyilikler Allah’tan, kötülükler bizim noksanlığımızdandır.

‘Kadermiş öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru

Belanı istedin, Allah’ta verdi, doğrusu bu’

Akif ‘Tevekkül’ diyerek her işi Allah’a bırakanları ve her şeyi ondan bekleyerek çalışmayanları müthiş yeriyordu. ‘Senin anladığın kader’ dine iftiradır. ‘Ekilmeden biçilen tarla nerde var’ diye soruyordu.

Değerli okurlar kadim kültürümüz bize daima su-i zandan kaçınmayı, hüsn-ü zana devam etmemizi salık veriyor. Sizlere mutlu şeyler yazmak isterdik. Kötü örnekleri, savunduğumuz bilimi ve teknolojiyi hiçe sayanların yaratmış olduğu bu dökülen sistemi ve kaybettiğimiz canlarımız, yıkılan viran olan o güzel şehirlerimizin görüntülerini ekranlarda izledikçe göz yaşı döktük kahrolduk ama milletimizin dayanışmacı ve paylaşımcı ruhunu gördükçe de umutlandık.

Umudunu yitiren herkes için söyleyebileceğimiz tek şey bu yıkıntılar içindeki o güzellikleri görüp yarınlara ümitle bakmak olacak…

‘Ümitsizseniz ümit sizsiniz’