Yazılarımızda ne zaman umutsuzluğa düşsek “O güzel insanlar o güzel atlara bindiler, gittiler” diye belirtiyoruz ama ülkemizin her yerinde üniversiteli gençlerimiz “Gitmedik buradayız” diye haykırmaya devam ediyorlar. Onlara kim sahip çıkacak?. Yazmaya heves eden bir yazar olarak düşünürüm neden yazma ihtiyacı duyuyorum diye. Cevabın şu olduğunu söylüyor kalemim;

Memleket sorunları ile ilgilenmek ciddiyet ister, fikri takip ister. Sadece üniversiteliler değil kentin sorunları, HES’ler, çevre sorunları, kadın cinayetleri ve buna benzer kıyıda köşede kalmış mağduriyetleri görerek çözüm kervanına katılmak, devlet kurumlarına hatırlatmak memleketini ve insanlarını seven herkes için vazife olmalıdır diye düşünenlerdenim.

Bu gençler bizim hepimizin geleceği. Üniversiteler memlekettir. Ülkenin var oluşunun en önemli teminatıdır. Bir ülkenin geleceğini şekillendirecek nesiller orada yetişir. Üniversiteler memleketin ilham kaynaklarıdır.

Halkımız eğitimi hâlâ yoksulluktan kurtulmanın tek çaresi olarak görüyor. Tahsilin zengin için süs fakir için sığınak olduğunu söylüyor. Zamanımızda tahsil belki zenginler için süs olmaya devam ediyor ama fakirler için sığınak olmaktan çıktı. Çünkü binlerce üniversite mezunu işsiz iş arıyor. Sosyal medyayı açtığınızda üniversite mezunu ve ne iş olsa yaparım noktasına çekilmiş insanların yakarışlarını duyuyorsunuz.

20 yıldır 3 katına çıkan üniversitelerimiz piyasa çıkarları gözetilerek daha çok gencin yükseköğrenime erişmesinin sağlandığı algısı ile mevcut ekonomik zorlukların etkisinde kalarak gençlerimiz yaşamlarının en başında geleceklerinden mahrum bırakılıyorlar.

Okullar kapitalizmin mahalle pazarı olarak görülüyor. Okullar ticaret hane, öğrenciler meta, öğretmenler tüccar değildir. Sanki üniversiteler ilim gayesi ile değil de her biri ayrı bir sektör olan tekstil, kırtasiye, ulaşım, özel okul, lokanta gibi piyasa çıkarları için kurulmuş.

Ülkenin genç nüfusu ile övünmek kolay ama onların sıkıntılarına çare bulmak, taleplerini karşılamak gerek. Zira gençler iletişim teknolojisi ile dünyanın diğer yerlerindeki akranlarının nasıl yaşadıklarını görüyorlar. Beklentilerinin bu ülkede gerçekleşmeyeceğine inananlar yurt dışına çıkma planları yapıyorlar. Bu umutsuzluk iklimini, gençlerin gelecek kaygısını azaltmakla, onların üniversiteye başladıkları bu zamanda ümitsizliğe düşürmemekle dağıtabiliriz.

Bu gün ölçüsü para olan eğitimin, bu ülkenin çocuklarına verecek hiçbir şeyi yoktur. Eğitimdeki bu piyasacı tahribatı sonlandırmak için nitelikli, eşit, parasız eğitim tüm yurttaşlarımız için bir hak olmalıdır.

Üniversiteler sadece öğrencilerin dersleri izleyerek bilgi edindikleri yerler değildir. Aynı zamanda gençlerin bir arada yaşadıkları, dostluklar kurdukları ortak ideallerini yeşerttikleri yerlerdir. O yılları yaşayanlar iyi bilir; çekilen birçok eziyet, sıkıntı, parasız günler bir mutlu tebessüme dönüşmüş olarak kalıyor insanın zihninde.

Üniversiteleri açtık, ancak öğrencilerimizin barınma sorununu halledemedik. Kiraların ulaşılmaz oranda artışı yurt ihtiyacını tekrar gündeme getirdi. Hal böyle iken Anadolu’nun değişik yörelerinden ilçemizdeki yüksekokulu kazanıp okumak isteyen gençlerimize yeme içme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamadığımız için bir çok gencimiz tahsilini dondurup memleketine geri dönmek durumunda kaldı.

Öğrenciler “Şu anda ev bulamıyoruz, bulsak dahi fiyatlar öğrencilerin karşılamayacağı kadar uç noktalarda, bizim gibi dar gelirli ailesi olan hiçbir öğrencinin bu fiyatları karşılayacak ekonomik gücü yok.” Diyorlar.

Şimdi devletimize sormakta haksız mıyız? “Mültecilere 40 milyar dolar harcayan Türkiye, Evelallah, bir 40 daha harcar, bu milletin bereketli bir kesesi var” diyen devletimiz açmış olduğu üniversiteleri kazanan gençlerine bu bereketli keseden yurt yapmayı düşünmez mi?

İlçemiz yüksekokuluna okumak için gelen gençlerin barınma ihtiyacını karşılayamadık. Onlara işsizliğin, geleceksizliğin, yalnızlığın, mutsuzluğun kapılarını araladık.

Onlar yaşamın kâr etmekten daha üstün olduğunu hatırlatıyorlar sorumlulara…