‘Şerit üzerindeki Kürt nüfus’ başlığıyla kaleme aldığınız Balkan göçmenlerinin veya Kafkas muhacirlerinin etnik köken olarak Türk olmadıklarını belirttiğiniz yazınız ülkesine sadakatle bağlı olan Balkan mübadillerini ve Kafkaslardan gelen muhacirleri incitmiştir.
Sn. Bulaç acizane bizlerde köklerimizle ilgili araştırmalar yapıyoruz. Kitaplığımda mübadele ile ilgili otuza yakın kitapta sizin bu yargınızı paylaşan hiçbir cümleye rastlamadım.
Bu ülkede toplumsal bir arada yaşama iradesini zayıflatanların kimler olduğunu gayet iyi bildiğiniz halde, hayali kurgularınıza fikirlerinizi gerekçe göstererek, Balkan göçmenlerinin ve Kafkas muhacirlerinin Türk olmadıklarını yazarak bir arada yaşama iradesini kuvvetlendirmiş mi oluyorsunuz.
Sn. Bulaç otuz yıldır terör belasıyla bu ülkeye her boyutta zarar verenler Balkan göçmenleri ve Kafkas muhacirleri değildir. Onların Türklükle bir problemleri yoktur. Türkiye’de ‘Türk’ kelimesinden rahatsız olanları siz daha iyi tanıyorsunuz.
Sn. Bulaç kara kaplı defterimin sayfalarına yıllar önce, köklerimizi anlattığı için not aldığım iki kısa parçayı paylaşmak istiyorum.
‘EVLAD-I FATİHANIN HAS KIZI Münevver Ayaşlı, Rumelili olmakla iftihar eden bir göçmendi. Kendi muhacirliği ile ilgili olarak şunları söylüyordu:
Selanik’te doğdum. Fakat umumi manada anlaşıldığı gibi Selanikli değilim Türk’üm Münevver Ayaşlı dost sohbetlerinde kendisinin Selanik doğumlu olduğunu söylerken özellikle avdetilerden (dönme ve Yahudi cemiyetleri) olmadığını belirtir ve ailesinin Konya Türkmenlerinden öz ve öz Türk olduğunu vurgular. Bütün Rumeli yi çok sevdiğim gibi, Selanik’i de çok severim. Fertler ve milletler için hicret mukadderdir. Bizim tarihimiz, yani İslam tarihi hicridir, yani büyük ve mukaddes bir hicretle başlar. Binaenaleyh, biz Müslümanlar için hicret etmenin, muhacir olmanın ayrıca ulvi bir kıymeti vardır.
Biz de anavatan Anadolu’ya hicret ettik.
Mithat Cemal Kuntay’ın üç İstanbul adlı eserinde şöyle bir sahne geçer...
Süheyla ile evlenme kararı alırken Türk ırkının temiz kanını gördüğü için kendi kendini ikna eden Adnan:
Perikles asrında Atina’lı
Mark Orel ahdinde Roma’lı
XIV. Lui devrinde Fransız olmak isterdim. Sultan Süleyman zamanında da Osmanlı diyen Hidayet’e öfkelenerek şunları ısrarla belirtir.
‘ Ben taş devrinde Türk, tunç devrinde Türk, altın devrinde Türk olmak isterdim. Bütün hilkat devirlerinde Türk, devirsiz hayatlarda Türk, hayatsız devirlerde Türk!...
Türk doğmak, Türk olmak! Türk, Türk, Türk...
Sn. Bulaç siz yaşamadığınız için insanlık ayıbı olan göçün ne olduğunu ve onun Anadolu’ya göç etmek zorunda bıraktığı insanlarda yarattığı travmayı bilemezsiniz. Bilseydiniz malını, mülkünü, ata mezarlarını, hatıralarını bırakarak ellerine aldıkları bir bağ bıçağıyla ana yurduna göç eden bu insanlara bu türlü bir isnat da bulunup bir insanlık ayıbı da siz işlemezdiniz.
Evet Balkan Türkleri üç İstanbul romanının kahramanı Adnan’ın söylediği gibi her devirde Türk doğmuş Türk yaşamıştır.
Son Osmanlı kadınlarımızdan yazar Münevver Ayaşlı’nın söylediği gibi biz balkan Türkleri için hicret etmenin, muhacir olmanın ulvi bir kıymeti vardır. Onlar Mustafa Kemal’in ‘ne mutlu Türk’üm diyene’ vecizesinden gurur duymuşlar Türk olmanın kıvancını hissetmişlerdir.
Yurt edindikleri bu toprakların ekmeğini yemişler, suyunu içmişler, havasını solumuşlar, nasıl kazanıldığını iyi bildikleri bu topraklara hep bağlılık içinde olmuşlardır, ihanet etmemişlerdir.
Sn. Bulaç ben bu vatanda yüksek tahsil yapma şansını yakalamış karaman kökenli üçüncü kuşak mübadil torunuyum. Balkanlardan gelen şimdi rahmetle yad ettiğim ninem ve dedemin Türkçe den başka bir dille konuştuklarını duymadım onlarda dede ve ninelerinden Türkçe den başka bir dil duymamışlardır. Tek kusurları H harfini kullanmayışlarıydı.
Sn. Bulaç; sn. İlber Ortaylı nüfusumuzun en az 3/1 inin Rumeli Türklerinden ibaret olduğunu belirtmiştir. Atalarımızdan aldığımız mirası milletimize ve devletimize hizmet ederek geleceğe taşımayı görev bilen biz Rumeli ve Balkan Türkleri olarak Zaman gazetesini ve onun yazarı sizi bu düşüncelerinizden dolayı kınıyoruz. Bizim Türklüğümüzü sorgulamak Zaman gazetesi ve siz yazarı Ali Bulaç’ın ne haddinedir nede görevidir. Sizler yurt dışında açtığınız okullarda eğitim ve öğretim verdiğiniz çocuklara Evlad-ı Fatihan’ı böyle mi tanıtıyorsunuz?...
Yazıklar olsun
25.11.2010